KATİBİME İSKOÇ SAATİ NE GÜZEL YARAŞIR
Üsküdar’dan söz açılınca ne gelir aklımıza, Katibim türküsü değil mi? Hatırlayın hani:”Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur/ Katibimin setresi uzun eteği çamur/Katip uykudan uyanmış gözleri mahmur” Benim gibi siz de, bu türkünün Osmanlının eğlenceli zamanlarında mesela lale devrinde, Üsküdar’ın büyük konaklarının; mor sarmaşıklı, cumbalı evlerinin birinin penceresinden bakan kızlar tarafından, gönüllerini kaptırdıkları civan bir katip için söylendiğini sanırsınız. Hatta bu türkü, dillerle destan bir aşkın bakiyesi olabilir sizce... Burada hayalimizin iskelesi devriliyor ne yazık ki.”Öyle değil” diyor Reşat Ekrem Koçu;”Bu türkü, bir güzel katibi övmekten ziyade, genç ve güzel katibi tenzil manası taşıyor. Ve bir kız tarafından söylenmiş olmaktan ziyade bir İstanbul külhanisinin karihasına yakışmıştır.”
Rahmetli Reşat Ekrem Bey’in anlattığına göre, bu türkü Kırım harbi sırasında, Abdülmecid devrinde çıkmış. Abdülmecid, İkinci Mahmud’un “Avrupalı kıyafet” mecburiyetini bütün sivil memurlara tatbik etmiş. Fıkara halkın çocukları, bilmecbure cübbe, şalvarı bırakıp setre ve pantolon giymişler. Halk bu vaziyeti pek hoş karşılamamış. Giyenler, sokağa çıplak çıktıkları zehabına kapılmışlar. Hele hele genç katipler, alay konusu olup bütün bütün dile düşmüşler.
İşin asıl fiyakalı tarafını şöyle anlatıyor üstad: ”Kırım harbinde müttefiklerimiz olan İngilizler, Fransızlar ve Sardunyalıların orduları İstanbul’dan geçmişti. Selimiye kışlası da bu Avrupalı müttefiklerimizin emrine hastane olarak verilmişti. İngiliz ordusunda bir de İskoç alayı vardı: meşhur gaydaları ve pantolon yerine kısa etek giyen İskoçyalılar, İstanbulluların pek tuhafına gitmişti. Ve halk bu garip kıyafetli yabancılara,”donsuz asker“ lakabını takmıştı. İskoç alayı şarka hareket ederken, bir İskoçyalı bestekar, bu alay için hususi bir marş bestelemişti. Bu marşın bestesi bizim Katibim türküsünün nağmeleridir. İşte, biraz dalgacı bir İstanbul külhanisi, yeni yetme katipler için şu meşhur Üsküdar türküsünü yazmış, ona beste olarak da donsuz askerlerin marşını alıvermiştir.”
Vah bizim feraceli, şemsiyeli hayallerimize. Vah çiçeği burnunda utangaç katibimin aşkına. Vah, muazzam konakların köşelerinde, konsol saatinin her saat başı şıngırdayan “Üsküdar’a gider iken...” nağmelerine kapılıp aşklar, efsaneler uyduran İstanbul sakinlerine...
Reşat Ekrem üstadımız diyor ki, ”bu saatler Türkiye’ye evvela İskoçya’dan geldi. Fabrika, bu güzel marşı da saatin nağmeleri arasına yerleştirmişti.”Katibim türkülü saat” diye İstanbul halkından bu saatleri almayan kalmadı.”
O güzelim türküyü bir daha eski tadıyla dinleyebilir misiniz? Hayal, bir türkü kadar güzeldir işte, gerçekse İskoç fabrikasının saatleri kadar soğuk...Hayalden sıyrılınca ortalıkta çırılçıplak kalıveririz.